23 Haziran 2008 Pazartesi

NASIL BİR ÜNİVERSİTE İSTİYORUZ ?

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu (YÖK), 12 Eylül 1980 darbesiyle işbaşına gelen askerî yönetimin ilk icraatlarından biriydi. Üniversiteleri birer kışla haline getirme idealini gizlemeyen bu kanun, ilk günlerinden itibaren hemen her siyasi çevreden ağır eleştirilere hedef oldu. Aradan geçen yirmi küsur yıl zarfında, yapılan otuz küsur değişiklikle kanun giderek sivilleşen ve demokratikleşen rejimin ihtiyaçlarına uydurulmaya çalışıldıysa da, getirdiği düzen temel vasıflarını korudu. Mimarlarından İhsan Doğramacı bile sonunda, YÖK düzeninin akademik özgürlüğe yer vermediğini teslim etmek zorunda kaldı.
Eğer AB standartlarında bir demokrasi kurulacak ve toplumun üniversiteden beklentilerine cevap verilecek ise, YÖK kanununun (ayrıca, anayasanın ilgili maddelerinin) değişmesi elzem: Mali özerkliğin ne ölçüde mümkün olabileceği sorgulanabilir, ama üniversitelerin akademik ve idari özerkliklerinin güven altına alınması, bu kurumların işlevlerini yerine getirebilmeleri açısından şart.
Kendilerine sözde bayrak edindikleri “Atatürk ilke ve inkılaplarını” ne özgürlüğe ne de demokrasiye yer bırakacak bir şekilde yorumlayan çevreler hariç tutulursa, YÖK’ün değişmesi gerektiği konusunda toplumda yaygın bir mutabakat var. Bu talebe cevap vermek üzere hükümetçe hazırlanan tasarı çeşitli eleştirilere konu oldu. Bunun üzerine, haklı olarak attığı hemen her adımda uzlaşma arayan hükümet, bir süre daha uzlaşma için beklemeye başladı.)
Hal böyle iken, "ce ha pes"taraftarları sanki ülkede “şeriat devleti” kuruluyormuş ve “aklın yerine vahiy” geçiriliyormuş gibi hükümete karşı tümüyle haksız bir kampanya başlatmaları, (Kubilay ve Menderes çağrışımları yaparak) adeta askerî darbe kışkırtıcılığına girişmeleri hiç de şaşırtıcı olmamıştır.

Toplumun ezici çoğunluğunun neyi istemediği belli: Belirli siyasi anlayışların kayırıldığı, siyasi kavgalar yüzünden iş yapamaz hale gelen üniversite istemiyoruz! Eğer “üniversitenin siyasallaştırılmaması”ndan kastedilen bu ise, kargaşa kışkırtıcıları dışında herkes bunun yanında.
Öğretim üyelerinin ezici çoğunluğunun istediği belli: Üniversiteler özerk olmalı, yani siyasi iktidarlar üniversitelerin eğitim ve araştırmayla ilgili işlerine burnunu sokmamalı. Akademik özgürlük, yani öğretim üyelerinin diledikleri soruları, diledikleri bilim yöntemleriyle araştırma hürriyeti güven altında olmalı. Bütün vatandaşlar gibi “Üniversite hocası veya öğrencileri (de) üniversite içindeki ve dışındaki faaliyetlerinde her düzeydeki yöneticileri sorgulama, genel kabul gören hususları kınama, ihtilaflı veya popüler olmayan fikirleri ileri sürme özgürlüğüne sahip olmalı.” (Bkz: İ. Doğramacı, Sabah, 6 Ocak 2003)
Bilim adamlarının üzerinde ısrarla durmaları gereken husus da belli: Üniversitelerde akademik standartlar titizlikle korunmalı. Bu standartlar ancak bilim adamları topluluğu tarafından korunabilir. Ne var ki, bilim adamı vasfına haiz öğretim üyelerinin sayısı çok sınırlı olduğu için, bugünün koşullarında Türkiye’de ulaşılması en güç ideal bu.
SAMSUN NASIL BİR REKTÖR İSTİYOR ?

1980’li yıllardan itibaren başlayarak günümüze dek süren hukuki ve kurumsal değişim sürecinde, önce kısmen varolan akademik özgürlük ve üniversite özerkliği üzülerek ifade etmek gerekir ki budandı. Üniversiteler, resmi ideolojinin temsil kurumları haline getirilmeye çalışıldı. Genelde “insan’a” yönelik tüm alanlarda olduğu gibi bilime, üniversiteye ayrılan kamu kaynaklarında da bu son döneme kadar sürekli sınırlamaya gidildi, eğitim kalitesi giderek düştü. Akademisyenlerin bir bölümü özel üniversitelerin ya da diğer özel teşebbüs kuruluşlarının eğitici, araştırmacı ve danışmanları konumuna girdi. Zamanlarının ve birikimlerinin gittikçe azalan kısmını kamu üniversitelerine ayırmaya başladı. Bir kısmı da bizden değil mantığı ile itildi kakıldı. Üniversiteler demokratik bir ortamda tüm fikirlerin hoşgörüyle tartışıldığı fikir üretim merkezleri olmaktan çıkmaya başladı.
Ancak her şeye rağmen Samsun Halkı olarak bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme yetkisi olan , serbest ve Demokratik Üniversite ve toplum anlayışını gerçekleştirme sürecinde “Rektörlük Makamı”nı önemli bir mevki olarak değerlendirmekte ve seçilecek rektörden aşağıdaki konularda pozitif yaklaşım beklenmektedir.

* Bilimsel Üretim: Özgür düşünce, evrensel ilke ve yöntemlerle gerçekleştirilecek bilimsel eğitimi destekleyici, ulusal ve uluslararası düzlemde akademik işbirliğini özendirici ve geliştirici politikalar üretmek üniversite yönetimlerinin öncelikli görevleri olmalıdır.

* Mali Kaynaklar: Üniversite yönetimi kurumlarına aktarılacak kamusal kaynakların genişletilmesi ve varolan kaynakların etkin kullanımı için yoğun çaba göstermekle yükümlüdür. Bunun için öncelikle açık ve katılımcı bir yönetsel yapılanmaya gereksinim vardır. Üniversite rektörleri yüksek öğrenimi çeşitli mekanizmalarla paralı hale getirebilecek ve eğitim hakkının kullanımına engel teşkil edebilecek tüm girişimlere karşı çıkmalıdır.

* Barışçıl Ortam: Akademik topluluğun her kesimi için düşünce ve ifade özgürlüğünü geliştirici mekanizmalarla barışçıl bir ortam yaratılmalıdır. Her düşünce ve yaşam biçimindeki öğrencilerin eğitim hakkının sağlanması çabası özellikle desteklenmelidir. Bu samsun halkının üniversiteye bakış açısını değiştirecek halkımızla bütünleşmede büyük fayda sağlayacaktır.

* Üniversite Tüm Toplumundur: Üniversitemizin kapıları tüm topluma açılmalı, yetişkinler ve çocuklar dahil herkes bir kültür ortamı olarak üniversitenin olanaklarından yararlandırılmalıdır. Üniversiteler elitlerin, “fildişi kulelerde” “üst bilgi”ler ürettikleri toplumdan kopuk kurumlar
olarak görülmemelidir.

Sonuç olarak bugüne dek yukarıda bahsedilen konularda Samsun halkı maalesef üniversiteden hastane hizmetleri haricinde pek yararlanamamıştır. Halktan kopuk olarak yürütülen faaliyetler ise sönük ve faydasız biçimde sonuçlanmıştır. Yeni seçilecek rektörümüzün tüm akademik ve idari kadrolardaki görevlileri kucaklayacak biri olsun istiyoruz. Ayrıca yeni rektörümüz öğrencilere sevgiyle yaklaşsın istiyoruz.Tüm akademik ve idari kadroları ve öğrencileriyle Samsun halkını buluştursun istiyoruz. Ilımlı, insani değerlere önem veren, hak ve özgürlükler yönünde tavır koyan bir rektörümüzün olması barışık bir toplum için şarttır.

REKTÖRLÜK SEÇİMLERİ YAPILDI


Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'ndi (OMÜ) rektörlük adayı seçimi yapıldı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Kongre Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen seçime, 813 öğretim üyesinden 781'i katıldı. Saat 10.00'da başlayan oy verme işlemi, saat 17.00'de sona erdi. 7 profesörün yarıştığı seçimde 6 oy sandığı kullanıldı. Basına kapalı gerçekleştirilen seçimlerde adaylardan Prof. Dr. Murat Aydın 262, Prof. Dr. Erdal Ağar 157, Prof. Dr. Hüseyin Akan 183, Prof. Dr. Tayyar Cantürk 35, Prof. Dr. Hakan Muğlalı 46, Prof. Dr. Mehmet Koyuncu 76, Prof. Dr. Fahrettin Çelik 15, Prof. Dr. Cafer Marangoz 1, Prof. Dr. Murat Aşık 1 oy aldı. 5 oyun geçersiz olduğu seçime 32 öğretim üyesi katılmadı.
Seçimlere katılan Prof.Dr.Hüseyin AKAN kişisel web sayfasında vizyonunun" Ülkemizin gelişmesine ve toplumumuzun nitelikli bir hayat sürmesine katkı sağlayan, eğitim ve bilim alanında yetkin, öncü, katılımcı bir üniversite olmak." olarak ifade etti.